Biyokimyanın tarihçesi: Revizyonlar arasındaki fark
TİKİPedi sitesinden
More actions
"<span id="biyokimyanın-tarihçesi-yaşamın-kimyasal-temellerinin-aşamalı-olarak-aydınlatılması"></span> = '''Biyokimyanın Tarihçesi: Yaşamın Kimyasal Temellerinin Aşamalı Olarak Aydınlatılması''' = <span id="giriş"></span> == '''Giriş''' == Biyokimya, canlı organizmaların yapısını ve işleyişini moleküler düzeyde inceleyen, yaşamın kimyasal mantığını aydınlatmaya yönelik bir bilim dalıdır. Biyoloji ile kimya arasınd..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu |
kDeğişiklik özeti yok |
||
| 119. satır: | 119. satır: | ||
==== '''1.1.4. Kalıtımın Moleküler Temeli: DNA’nın Genetik Materyal Olarak Tanımlanması''' ==== | ==== '''1.1.4. Kalıtımın Moleküler Temeli: DNA’nın Genetik Materyal Olarak Tanımlanması''' ==== | ||
20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, biyokimya hücrenin metabolik makinelerini büyük ölçüde aydınlatmıştı; ancak bu makinelerin planlarının nerede yazılı olduğu ve nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu hala bir sır olarak duruyordu. Genlerin kromozomlarda bulunduğu bilinse de, bu genetik bilginin taşıyıcısının kromozomları oluşturan proteinler mi yoksa deoksiribonükleik asit (DNA) mi olduğu konusunda bilim dünyası bölünmüştü. Proteinlerin 20 farklı amino asitten oluşan karmaşık yapıları, onları genetik bilginin taşıyıcısı olarak daha olası bir aday gibi gösteriyordu. | |||
Bu düğümü çözmeye yönelik ilk önemli kanıt, 1944 yılında Oswald Avery, Colin MacLeod ve Maclyn McCarty’nin yaptığı titiz bir çalışmayla geldi. Bu ekip, Frederick Griffith’in 1928’de gözlemlediği “dönüşüm ilkesi” olgusunu temel aldı. Griffith, ısıtılarak öldürülmüş, hastalık yapıcı (virulent) ''Streptococcus pneumoniae'' bakterilerinin, canlı fakat zararsız bakterileri kalıtsal olarak hastalık yapıcı hale getirebildiğini göstermişti. Avery ve meslektaşları, bu dönüşüme neden olan kimyasal maddeyi, yani “dönüşüm ilkesini” izole etmek için yola çıktılar.12 Isıtılarak öldürülmüş virulent bakterilerden elde ettikleri özütü, sistematik bir eleme sürecine tabi tuttular. Özütü, proteinleri parçalayan enzimler (proteazlar) ve RNA’yı parçalayan enzimlerle (ribonükleaz) muamele ettiklerinde, dönüşüm yeteneğinin kaybolmadığını gördüler. Bu, genetik materyalin protein veya RNA olmadığını gösteriyordu. Ancak, özütü DNA’yı parçalayan bir enzim olan deoksiribonükleaz (DNaz) ile muamele ettiklerinde, dönüşüm aktivitesi tamamen ortadan kalktı.13 Bu sonuç, dönüşüme neden olan ve dolayısıyla genetik bilgiyi taşıyan molekülün DNA olduğuna dair ilk güçlü deneysel kanıtı sundu. | Bu düğümü çözmeye yönelik ilk önemli kanıt, 1944 yılında Oswald Avery, Colin MacLeod ve Maclyn McCarty’nin yaptığı titiz bir çalışmayla geldi. Bu ekip, Frederick Griffith’in 1928’de gözlemlediği “dönüşüm ilkesi” olgusunu temel aldı. Griffith, ısıtılarak öldürülmüş, hastalık yapıcı (virulent) ''Streptococcus pneumoniae'' bakterilerinin, canlı fakat zararsız bakterileri kalıtsal olarak hastalık yapıcı hale getirebildiğini göstermişti. Avery ve meslektaşları, bu dönüşüme neden olan kimyasal maddeyi, yani “dönüşüm ilkesini” izole etmek için yola çıktılar.12 Isıtılarak öldürülmüş virulent bakterilerden elde ettikleri özütü, sistematik bir eleme sürecine tabi tuttular. Özütü, proteinleri parçalayan enzimler (proteazlar) ve RNA’yı parçalayan enzimlerle (ribonükleaz) muamele ettiklerinde, dönüşüm yeteneğinin kaybolmadığını gördüler. Bu, genetik materyalin protein veya RNA olmadığını gösteriyordu. Ancak, özütü DNA’yı parçalayan bir enzim olan deoksiribonükleaz (DNaz) ile muamele ettiklerinde, dönüşüm aktivitesi tamamen ortadan kalktı.13 Bu sonuç, dönüşüme neden olan ve dolayısıyla genetik bilgiyi taşıyan molekülün DNA olduğuna dair ilk güçlü deneysel kanıtı sundu. | ||
| 131. satır: | 130. satır: | ||
=== '''1.2. Güncel Araştırmalardan Bulgular: “Omiks” Çağı ve Gen Düzenleme Ufukları''' === | === '''1.2. Güncel Araştırmalardan Bulgular: “Omiks” Çağı ve Gen Düzenleme Ufukları''' === | ||
20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başları, biyokimya alanında teknolojik bir devrime sahne oldu. DNA’nın yapısının ve genetik kodun çözülmesinin ardından geliştirilen yüksek verimli analiz teknikleri, araştırmacıların tek bir molekülü veya tek bir metabolik yolu incelemekten, bir hücre veya organizmadaki binlerce molekülü aynı anda ve bütüncül bir şekilde analiz etmeye geçişini sağladı. Bu yeni yaklaşım, “sistem biyolojisi” olarak adlandırıldı ve “-omiks” son ekini alan yeni disiplinlerin doğuşuna yol açtı. Bu dönem aynı zamanda, genetik bilginin sadece okunması ve anlaşılmasıyla yetinilmeyip, aynı zamanda hassas bir şekilde değiştirilip yeniden tertip edilmesine olanak tanıyan araçların geliştirildiği bir dönemdir. | |||
<span id="sistem-biyolojisi-ve-omiks-devrimi"></span> | <span id="sistem-biyolojisi-ve-omiks-devrimi"></span> | ||