Menüyü değiştir
Toggle preferences menu
Kişisel menüyü aç / kapat
Oturum açık değil
Your IP address will be publicly visible if you make any edits.
18.01, 25 Eylül 2025 tarihinde TikipediSuperAdmin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 125 numaralı sürüm ("<span id="doğal-seçilim-mekanizmasının-analizi-bir-koruma-ve-eleme-süreci-mi-yoksa-biyolojik-yeniliğin-kaynağı-mı"></span> = '''Doğal Seçilim Mekanizmasının Analizi: Bir Koruma ve Eleme Süreci mi, Yoksa Biyolojik Yeniliğin Kaynağı mı?''' = <span id="giriş"></span> == '''Giriş''' == Modern biyoloji düşüncesinin merkezinde yer alan doğal seçilim kavramı, canlıların çevreleriyle olan karmaşık ve dinamik ilişkilerini anlamla..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Doğal Seçilim Mekanizmasının Analizi: Bir Koruma ve Eleme Süreci mi, Yoksa Biyolojik Yeniliğin Kaynağı mı?

Giriş

Modern biyoloji düşüncesinin merkezinde yer alan doğal seçilim kavramı, canlıların çevreleriyle olan karmaşık ve dinamik ilişkilerini anlamlandırma çabasında temel bir referans noktası olarak kabul edilmektedir. Canlı popülasyonlarının nesiller boyunca sergilediği değişimleri ve çevrelerine olan uyumlarını açıklamak için kullanılan bu kavram, biyolojik anlatının adeta bir anahtarı konumundadır. Bu yaygın kabule rağmen, mekanizmanın gerçek etki alanı, gücü ve biyolojik sistemlerin kökenindeki rolü hakkındaki bilimsel ve felsefi tartışmalar, ilk ortaya atıldığı günden bu yana canlılığını korumaktadır. Bu tartışmalar, kavramın sadece bilimsel bir mekanizmanın tanımı olmanın ötesinde, derin felsefi çıkarımları da beraberinde getirmesinden kaynaklanmaktadır.

Bu raporun temel amacı, doğal seçilim mekanizmasına yaygın olarak atfedilen “yaratıcı” rolü, güncel bilimsel bulgular ve felsefi analizler ışığında sorgulamaktır. Bu çerçevede, sürecin yeni organlar, karmaşık biyolojik yapılar ve nihayetinde yeni türler üretebilen pozitif bir inşa gücü mü; yoksa yalnızca bir popülasyon içindeki mevcut genetik varyasyonlar arasından çevre koşullarına uyumu zayıf olanları eleyen, dolayısıyla koruyucu ve negatif bir “filtreleme” süreci mi olduğu sorusu merkeze alınacaktır. Raporun temel tezi, gözlemlenebilir bilimsel verilerin ve rasyonel analizin, doğal seçilimin etkilerinin bir eleme ve koruma mekanizmasıyla sınırlı olduğunu; biyolojik yeniliğin, özellikle de yeni genetik bilginin ve indirgenemez karmaşıklıktaki sistemlerin kökenini açıklama konusunda ise yetersiz kaldığını gösterdiği yönündedir. Bu analiz, mekanizmanın işleyişini olduğu gibi anlamayı ve ona kendi sınırlarının ötesinde bir failiyet atfetmenin doğurduğu problemleri ortaya koymayı hedeflemektedir.

Bilimsel Açıklama ve Güncel Bulgular

Doğal seçilim mekanizmasının doğru bir analizi, öncelikle sürecin gözlemlenebilir yönlerinin tarafsız ve betimleyici bir dille ortaya konulmasını, ardından bu mekanizmanın sınırlarına ve yetersizliklerine odaklanan eleştirel bulguların sunulmasını gerektirir. Bu yaklaşım, kavramın ne olduğunu ve ne olmadığını net bir şekilde ayırt etmeye imkân tanıyacaktır.

1. Temel Kavramlar ve Gözlemlenen İşleyiş: Bir Eleme Süreci Olarak Doğal Seçilim

Doğal seçilim, özü itibarıyla bir dizi gözleme dayanan bir sürecin adıdır. Bu süreç, bir popülasyondaki bireyler arasında genetik temelli farklılıkların (varyasyon) bulunması, bu özelliklerin kalıtım yoluyla nesilden nesile aktarılması ve belirli özelliklere sahip bireylerin, içinde bulundukları çevre koşullarında hayatta kalma ve üreme açısından farklı başarı oranları sergilemesi gerçeklerine dayanır. Bu sürecin neticesinde, çevreye daha uyumlu fenotiplerin (canlının gözlemlenebilir özellikleri) popülasyon içindeki sıklığının arttığı, uyumu daha zayıf olanların ise azaldığı veya elendiği gözlemlenir.1 Bu tanım, sürece herhangi bir bilinçli “seçme” veya “yaratma” fiili atfetmek yerine, onu pasif ve betimleyici bir dille, bir sonuç olarak tarif eder.2

Gözlemlenebilir Örnekler

Gözlemlenen ve belgelenen doğal seçilim örnekleri, mekanizmanın bir eleme ve ayıklama süreci olarak işlediğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

  • Endüstriyel Melanizm: Biyoloji literatüründeki en bilinen örneklerden biri, İngiltere’deki Biston betularia adlı kelebek popülasyonlarında gözlemlenen renk değişimidir. Sanayi devriminden önce, ağaç gövdeleri likenlerle kaplı ve açık renkli olduğu için, bu ortama kamufle olabilen açık renkli kelebek varyantları kuşlar tarafından daha az avlanıyordu. Ancak sanayi devrimiyle birlikte hava kirliliği artmış, ağaç gövdeleri isle kaplanarak koyulaşmıştır. Bu yeni çevre koşulunda, bu sefer koyu renkli (melanik) varyantlar avantajlı hale gelmiş ve popülasyondaki sıklıkları artmıştır. Çevre kirliliğinin kontrol altına alınmasıyla birlikte ise süreç tersine dönmüş, açık renkli varyantlar yeniden yaygınlaşmıştır. Bu örnekte dikkat çeken husus, sürecin yeni bir özellik veya yeni bir genetik bilgi üretmemiş olmasıdır. Her iki renk varyasyonu da popülasyonda zaten mevcuttu. Değişen çevre koşulları, sadece bu mevcut varyasyonlar üzerinde bir “filtre” görevi görmüş ve birinin diğerine göre hayatta kalma oranını değiştirmiştir.
  • Antibiyotik Direnci: Bakteri popülasyonlarının antibiyotiklere karşı direnç geliştirmesi, doğal seçilimin işleyişine dair güçlü bir diğer örnektir. Bir bakteri popülasyonu bir antibiyotiğe maruz bırakıldığında, bireylerin büyük çoğunluğu ölür. Ancak, popülasyon içinde ya önceden var olan ya da mutasyonlar sonucu ortaya çıkan bazı bireyler, o antibiyotiğe karşı direnç sağlayan bir genetik özelliğe sahip olabilir. Dirençli olmayan bakteriler elenirken, bu dirençli bireyler hayatta kalır ve hızla çoğalarak popülasyonun tamamını dirençli hale getirir. Bu süreç, yeni bir bakteri türü, yeni bir organel veya karmaşık bir metabolik yol üretmez. Genellikle, mevcut bir proteinin işlevini bozan veya değiştiren (bilgi kaybına yol açan) bir mutasyon sonucu ortaya çıkan bu direnç, yalnızca belirli bir kimyasal baskı altında bir hayatta kalma avantajı sunar.3 Süreç, yine bir eleme ve ayıklama mekanizması olarak işlemiştir.

Karşılaştırmalı Analiz Tablosu

Doğal seçilim kavramına yüklenen iki farklı anlamı ve bu anlamların sonuçlarını netleştirmek, konunun doğru anlaşılması için kritik bir öneme sahiptir. Aşağıdaki tablo, bu iki temel yorumu karşılaştırmalı olarak sunmaktadır.

Özellik Koruyucu/Eleme Mekanizması Olarak Doğal Seçilim “Yaratıcı” Güç Olarak Doğal Seçilim (Neo-Darwinci Görüş)
Temel İşlev Mevcut varyasyonlar içinden uyumsuz olanları ayıklar; genetik bilgiyi korur veya azaltır. Rastgele mutasyonlarla ortaya çıkan yeni özellikleri seçerek yeni organlar ve türler üretir; genetik bilgiyi artırır.
Etki Alanı Mikroevrim (popülasyon içi adaptasyonlar). Makroevrim (yeni vücut planları, türler, familyalar).
Nedensellik Negatif bir süreçtir: “En uygun olmayanın elenmesi” (death of the unfittest). Pozitif bir süreçtir: “En uygun olanın seçilmesi ve biriktirilmesi”.
Açıklayabildiği “En uygun olanın hayatta kalması” (Survival of the fittest). “En uygun olanın ortaya çıkışı” (Arrival of the fittest).
Temel Zorluk - Yeni ve işlevsel genetik bilginin kökeni; indirgenemez karmaşıklığa sahip yapıların oluşumu.

Bu tablo, tartışmanın merkezini oluşturan temel ayrımı gözler önüne sermektedir. Gözlemlenebilir bilim, doğal seçilimin tablonun sol sütununda tanımlanan rolünü (koruma ve eleme) doğrulamaktadır. Sağ sütunda tanımlanan “yaratıcı” rol ise, gözlemin ötesine geçen ve ciddi bilimsel ve felsefi meydan okumalarla karşı karşıya olan bir çıkarımdır. Raporun devamında, bu meydan okumalar detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

2. Eleştirel Bulgular: Doğal Seçilimin “Yaratıcı” Gücünün Eleştirilmesi

Doğal seçilimin, rastgele mutasyonlarla birleşerek biyolojik âlemdeki tüm çeşitliliği ve karmaşıklığı üretebilen “yaratıcı” bir güç olduğu iddiası, tarihsel, teorik, biyokimyasal ve felsefi açılardan ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler, mekanizmanın gücünün abartıldığını ve biyolojik yeniliğin kaynağını açıklamakta yetersiz kaldığını göstermektedir.

Tarihsel Kökenler: Yaratılışçı Bir Kavramın Dönüşümü

Yaygın kanının aksine, doğal seçilim fikri ilk olarak Charles Darwin tarafından ortaya atılmamıştır. Darwin’den yaklaşık 25 yıl önce, bir doğa bilimci ve yaratılışçı olan Edward Blythe, 1835 ve 1837 yıllarında yayımladığı makalelerde bu mekanizmayı net bir şekilde tanımlamıştır. Ancak Blythe’ın kavramsallaştırması, Darwin’in yorumundan temelden farklıydı. Blythe’a göre doğal seçilim, türlerin mükemmel bir şekilde yaratılmış olan “arketip” formundan sapan, dejenere veya zayıf bireyleri eleyerek türün sağlığını ve sabitliğini koruyan muhafazakâr bir güçtü.4 Yani, doğal seçilim bir değişim motoru değil, bir istikrar mekanizmasıydı.

Bu tarihsel gerçeklik, 20. yüzyılın önde gelen evrimci biyologlarından Stephen Jay Gould tarafından da kabul edilmiştir. Gould, Darwin’in asıl yaptığı doğal seçilim kavramını “keşfetmek” değil, Blythe gibi düşünürlerin “koruyucu” ve “eleyici” bir güç olarak tanımladığı bu mekanizmayı alıp, onu türlerin kökenini ve biyolojik yeniliği açıklayan “yaratıcı” bir güce dönüştürmek olduğunu belirtmiştir.3 Bu analiz, doğal seçilimin “yaratıcı güç” olarak sunulmasının, saf bir bilimsel gözlemden ziyade, mevcut bir mekanizmanın belirli bir felsefi çerçeve (materyalizm) içinde yeniden yorumlanmasıyla ortaya çıktığını göstermektedir. Bu durum, kavramın kendisiyle ona yüklenen anlam arasında bir ayrım yapmayı zorunlu kılar.

Merkezi Sorun: Genetik Bilginin Kökeni

Modern biyolojinin en temel keşiflerinden biri, canlıların yapısının ve işlevlerinin DNA molekülünde dijital formda kodlanmış olan genetik bilgi ile belirlendiğidir. Bilim ve felsefe alanında çalışmalar yürüten Stephen Meyer’in de vurguladığı gibi, biyolojik formun temelinde bu bilgi yatar.1 Yeni bir proteinin sentezlenmesi, yeni bir metabolik yolun kurulması veya yeni bir organın inşa edilmesi, kaçınılmaz olarak bu yapıları kodlayan yeni ve işlevsel genetik bilginin ortaya çıkmasını gerektirir.6

Neo-Darwinci anlatıda bu yeni bilginin kaynağı olarak rastgele mutasyonlar gösterilirken, doğal seçilimin bu mutasyonlar arasından faydalı olanları ayıklayarak biriktirdiği iddia edilir. Ancak bu açıklama, temel bir sorunla karşı karşıyadır: Doğal seçilim, yeni bilgi üreten bir mekanizma değildir. Sadece, mutasyonlar sonucu zaten var olan genetik bilgi üzerinde işleyen bir eleme sürecidir.5 Seçilim, “seçeceği” işlevsel varyasyonların öncelikle rastgele süreçlerle ortaya çıkmasını beklemek zorundadır.

Buradaki asıl sorun, rastgele mutasyonların bu görevi yerine getirme kapasitesidir. Bir proteinin işlevsel olabilmesi için, yüzlerce aminoasidin son derece spesifik bir dizilimde olması gerekir. Olası tüm aminoasit dizilimlerinin oluşturduğu devasa kombinatoryal arama uzayı içinde, işlevsel bir protein katlanması sağlayan dizilimlerin sayısı astronomik derecede azdır. Meyer’in yaptığı hesaplamalar, rastgele mutasyonların bu devasa “samanlıkta” işlevsel bir “iğneyi” bulma olasılığının, evrenin yaşı boyunca dahi matematiksel olarak imkansıza yakın olduğunu göstermektedir.5 Bu durum, “en uygun olanın hayatta kalması” (survival of the fittest) sürecinin başlayabilmesi için ön koşul olan “en uygun olanın ortaya çıkışı” (arrival of the fittest) problemini çözümsüz bırakmaktadır.10 Doğal seçilim sürecinde, var olan elenebilir ama var olmayan, özellikle de bilgi-temelli karmaşıklık yoktan ortaya çıkarılamaz.

Yapısal Meydan Okuma: İndirgenemez Karmaşıklık

Biyokimyacı Michael Behe tarafından 1996 yılında yayımlanan Darwin’in Kara Kutusu adlı eseriyle bilim dünyasının gündemine taşınan “indirgenemez karmaşıklık” kavramı, doğal seçilimin yaratıcı gücüne yönelik en güçlü biyokimyasal meydan okumalardan birini oluşturur. Behe, indirgenemez karmaşıklığı şu şekilde tanımlar: Birbirleriyle etkileşim halinde olan ve temel bir işlevi yerine getiren çok parçalı bir sistemdir ki, bu parçalardan herhangi birinin çıkarılması durumunda sistemin temel işlevi tamamen ortadan kalkar.12

Bu tanımın en bilinen örneği, bazı bakterilerin hareket etmek için kullandığı ve bir dıştan takma motora benzeyen bakteriyel kamçıdır. Bu moleküler makine, pervane, rotor, stator, mil ve evrensel mafsal gibi yaklaşık 40 farklı protein parçasının kusursuz bir uyum içinde çalışmasıyla işlev görür. Bu parçalardan tek bir tanesinin bile eksikliği, kamçının tamamen işlevsiz kalmasına neden olur.14 Kanın pıhtılaşma mekanizması (birbirini tetikleyen karmaşık bir protein şelalesi) ve hücre içi taşıma sistemleri de benzer şekilde indirgenemez bir karmaşıklık sergiler.15

Bu tür sistemler, Darwinci mekanizmanın öngördüğü gibi küçük, ardışık ve her biri avantaj sağlayan adımlarla inşa edilemez. Çünkü sistem, ancak tüm parçaları bir araya geldiğinde işlevsel bir avantaj sağlar. İşlevsel olmayan bir ara basamak, doğal seçilim tarafından “seçilemez”, aksine bir kaynak israfı olarak görülüp elenir. Sistemin işlevsel olabilmesi için tüm parçaların aynı anda ve doğru bir şekilde tertip edilmiş olması gerekir.12 Bu durum, doğal seçilimin kademeli birikim modelinin, biyokimyasal düzeydeki bu tür karmaşık ve bütünleşik sistemlerin kökenini açıklayamadığını göstermektedir.

Felsefi ve Metodolojik Eleştiriler

Doğal seçilimin yaratıcı bir güç olduğu iddiası, bilim felsefesi alanında da ciddi metodolojik eleştirilere uğramıştır.

  • Totoloji İtirazı: 20. yüzyılın en önemli bilim filozoflarından Karl Popper, “en uygun olanın hayatta kalması” (survival of the fittest) ifadesinin bilimsel bir hipotezden ziyade bir totoloji (döngüsel bir mantık hatası) olma tehlikesi taşıdığını belirtmiştir. Eleştiri şu şekilde özetlenebilir: Eğer “en uygun” olanın tanımı, “hayatta kalan” olarak yapılırsa, o zaman doğal seçilim ilkesi “hayatta kalanlar hayatta kalır” şeklinde, içeriksel olarak boş ve yanlışlanamaz bir önermeye dönüşür. Bir ifadenin bilimsel olabilmesi için test edilebilir ve potansiyel olarak yanlışlanabilir olması gerekir. Ancak “hayatta kalanlar hayatta kalır” ifadesi, tanımı gereği her zaman doğrudur ve dünya hakkında yeni bir bilgi sunmaz.16 Bu eleştiri, doğal seçilim ilkesinin açıklayıcı gücünün felsefi temellerinin sorgulanmasına yol açmıştır.
  • Varsayım Olarak Evrim: Türk filozof Ş. Teoman Duralı, Darvinci evrim anlatısının, bilimselliğin temel kriterlerinden olan tekrarlanabilirlik ve test edilebilirlik ilkelerini karşılamadığını savunur. Duralı’ya göre bilimsel bir “vakıa” (olgu), tekrarlanabilir ve denetlenebilir olmalıdır. Oysa canlılık tarihinde yaşandığı iddia edilen olaylar, milyarlarca yıl öncesine dayanan, tekrarlanması ve laboratuvar ortamında test edilmesi imkânsız olan tarihsel birer “vaka”dır (olay). Bu nedenle, Darvinci evrim, kanıtlanmış bir bilimsel teoriden ziyade, biyolojik verileri yorumlamak için kullanılan bir “varsayım” olarak kabul edilmelidir.19

Bu çok yönlü eleştiriler (tarihsel, enformasyonel, yapısal ve felsefi), doğal seçilimin yaratıcı bir güç olduğu iddiasının sağlam bir zemine dayanmadığını ortaya koymaktadır. Behe’nin ortaya koyduğu yapısal bilmece, Meyer’in enformasyonel analiziyle daha da derinleşmekte; bu iki sorunu çözmesi beklenen mekanizmanın kendisi ise Popper ve Duralı gibi filozofların mantıksal ve metodolojik eleştirileriyle sarsılmaktadır. Bütün bu veriler, doğal seçilimin gözlemlenen rolünün, yani koruma ve elemenin ötesine geçerek ona bir inşa ve yaratma gücü atfetmenin, bilimsel bir zorunluluktan çok felsefi bir tercih olduğunu düşündürmektedir.

Kavramsal Analiz

Sunulan bilimsel verilerin daha derin bir anlayışla değerlendirilmesi, bu verilerin belirli bir felsefi çerçeve ışığında analiz edilmesini gerektirir. Bu bölüm, gözlemlenen biyolojik süreçleri nizam, gaye, sanat, nedensellik ve hammadde-sanat ayrımı gibi kavramlar üzerinden yorumlayarak, indirgemeci yaklaşımların ötesine geçmeyi hedeflemektedir.2

1. Nizam, Gaye ve Sanat Analizi

Canlı sistemlerde gözlemlenen “uygunluk” (fitness) kavramı, basit bir hayatta kalma mücadelesinin tesadüfi bir sonucu olarak görüldüğünde, olgunun derinliği gözden kaçırılmaktadır. Bir organizmanın, içinde yaşadığı ekosistemdeki sayısız fiziksel ve biyolojik faktörle (sıcaklık, nem, basınç, avcılar, besin kaynakları, simbiyotik ilişkiler vb.) hassas bir denge ve uyum içinde var olması, rastgeleliğin üretemeyeceği kadar karmaşık ve bütüncül bir nizamın varlığına işaret eder. Bu nizam, her bir parçanın belirli bir gayeye hizmet edecek şekilde yerleştirildiği bir düzeni yansıtır.

Bu perspektiften bakıldığında, doğal seçilim süreci, bu nizamı “yaratan” bir fail olarak değil, bu önceden kurulmuş nizamın içinde işleyen ve ondan sapan, uyumsuz veya bozulmuş formların ayıklanmasına hizmet eden bir mekanizma olarak yeniden yorumlanabilir. Süreç, bir sanat eserini ortaya çıkaran bir sanatkâr gibi değil, bir bahçıvanın bahçedeki yabani otları temizlemesi gibi işler. Bahçıvan, bahçenin güzelliğini ve düzenini “yaratmaz”, sadece mevcut düzeni bozan unsurları ortadan kaldırarak onun korunmasına hizmet eder. Benzer şekilde, bir canlının sahip olduğu karmaşık bir enzimin, belirli bir substratı bir anahtarın kilide uyması gibi kusursuz bir şekilde tanıması, rastgele denemelerin birikimli bir ürünü olmaktan ziyade, belirli bir biyokimyasal işlevi yerine getirmek üzere sanatlı bir şekilde tertip edilmiş bir moleküler makine olduğunu düşündürür. Bu hassas uyumun varlığı, sürecin kendisinden önce gelen bir plan ve sanatın delili olarak görülebilir.

2. İndirgemeci ve Materyalist Safsataların Eleştirisi

Bilimsel literatürde ve popüler anlatımlarda sıkça kullanılan “Doğa seçti,” veya “doğal seçilim yeni organlar üretti” gibi ifadeler, “Safsata ve Cerbeze’den Arındırma Prensibi” 2 uyarınca eleştirel bir analize tabi tutulmalıdır. Bu tür ifadeler, faili meçhul bırakan ve cansız süreçlere bilinçli bir irade, akıl ve kudret atfeden yanıltıcı dilsel kısayollardır. Doğa, kanunlar ve süreçler, bir işin faili (öznesi) değil, bir işin nasıl yapıldığının tarifidir (yüklemi). Bir binanın yapılışını anlatırken “Tuğlalar ve harç, binayı inşa etti” demek, asıl fail olan mimar ve ustaları göz ardı eden eksik bir nedensellik atfıdır.

Bu bağlamda, doğal seçilimin bir “sebep” (cause) değil, bir “sonuç” (outcome) olduğu vurgulanmalıdır. Yani, canlıların hayatta kalması ve üremesi, doğal seçilim adı verilen bir gücün onları “seçmesi” yüzünden değildir. Aksine, belirli kalıtsal özelliklere sahip canlıların, belirli çevre koşullarında diğerlerine göre daha fazla hayatta kalıp üremesiyle sonuçlanan sürece, gözlemciler tarafından “doğal seçilim” adı verilmektedir. Bu, nedenselliğin doğru bir şekilde atfedilmesini sağlar. Fail, sürecin kendisine değil, süreci işleten ve kanunları vazeden nihai Kudret’e aittir. Bu dilsel hassasiyet, cansız ve şuursuz süreçlere ilahi sıfatlar yükleyen materyalist safsatanın önüne geçmek için elzemdir.

3. Hammadde ve Sanat Ayrımı Analizi

Canlılık olgusunu daha derinlemesine anlamak için “Hammadde ve Sanat Ayrımı Prensibi” 2 güçlü bir analitik araç sunar. Bu prensip, bir eseri oluşturan temel bileşenler ile o eserde ortaya çıkan ve bileşenlerde bulunmayan yeni özellikler arasındaki farka odaklanır.

  • Hammadde: Canlılığı oluşturan temel elementler (karbon, hidrojen, oksijen, azot vb.) ve bu elementlerden oluşan basit moleküller (aminoasitler, nükleotidler, yağ asitleri) “hammadde” olarak tanımlanabilir. Bu hammaddenin kendisinde hayat, görme, işitme, sevgi veya düşünme gibi özellikler bulunmaz. Bir karbon atomu tek başına ne canlıdır ne de görebilir.
  • Sanat: Bu cansız ve görmeyen hammaddeden, belirli bir plan ve bilgiye (DNA’daki kod) göre inşa edilen işlevsel proteinler, karmaşık organeller, hücreler, dokular ve en nihayetinde gören bir göz, işiten bir kulak, düşünen bir beyin gibi yapılar ise “sanat” olarak nitelendirilebilir. Bu sanat eserleri, hammaddelerinde bulunmayan yepyeni ve daha üst düzey özellikler sergiler.

Bu ayrım ışığında, doğal seçilim mekanizmasının rolü yeniden değerlendirilebilir. Doğal seçilim, en iyi ihtimalle, mevcut hammadde yığınları arasından işe yaramayanları veya bozuk olanları eleyebilir. Ancak bu eleme süreci, hammaddeye kendisinde olmayan yeni bir “sanat”, “anlam” ve “işlev” katma gücüne sahip midir? Bu analiz, şu temel soruları gündeme getirir:

  1. Hammaddede (aminoasitlerde) bulunmayan üç boyutlu işlevsel yapı bilgisi, sanat eserine (proteine) nereden gelmiştir?
  1. Görmeyen, duymayan ve düşünmeyen atomlar, kendilerinde olmayan bir planı takip ederek nasıl gören bir gözü, işiten bir kulağı veya düşünen bir beyni inşa etmiştir?
  1. Bir eleme süreci olan doğal seçilim, nasıl olur da bilgi üreten, sanat inşa eden ve gaye belirleyen bir güce dönüşebilir?

Bu sorular, materyalist açıklamanın en temel açmazına işaret eder: Hammaddeden sanata, cansızdan canlıya geçişteki bu devasa sıçramayı açıklayamaması. Doğal seçilim, bu sıçramayı gerçekleştiren bir köprü değil, sadece var olan yapılar dünyasında işleyen bir düzenek olarak kalmaktadır. Sanatın kaynağı, hammadde veya eleme sürecinde değil, o hammaddeyi belirli bir sanat ve gaye ile tertip eden Bilgi ve Kudret’te aranmalıdır.

Sonuç

Bu rapor boyunca sunulan bilimsel ve felsefi analizler, doğal seçilim mekanizmasının rolü ve sınırları hakkında bütüncül bir perspektif sunmayı amaçlamıştır. Temel bulgular şu şekilde özetlenebilir: Gözlemlenebilir bilimsel veriler, doğal seçilimin mevcut popülasyonlar içinde bir düzenleyici, koruyucu ve uyumsuz olanı eleyici bir mekanizma olarak işlediğini açıkça göstermektedir. Endüstriyel melanizm ve antibiyotik direnci gibi örnekler, bu sürecin adaptasyonlardaki rolünü doğrulamaktadır. Ancak, bu mekanizmanın yeni organların, yeni vücut planlarının ve bu yapıları kodlayan yeni genetik bilginin kökenini açıklayabildiği iddiası, hem aşılamaz görünen matematiksel ve enformasyonel engellerle hem de derin felsefi ve metodolojik sorunlarla karşı karşıyadır.

“En uygun olanın ortaya çıkışı” problemi, genetik bilginin kökeni sorunu ve indirgenemez karmaşıklığa sahip biyokimyasal sistemlerin varlığı, doğal seçilimin bir “inşa” gücünden ziyade bir “ayıklama” süreci olduğunu kuvvetle düşündürmektedir. Kavramın tarihsel kökenleri de, onun başlangıçta bir koruma mekanizması olarak anlaşıldığını, “yaratıcı” rolün ise sonradan felsefi bir yorumla yüklendiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, doğal seçilimin bir “yaratıcı” olarak sunulmasının, bilimsel bir gerçekten ziyade, materyalist bir felsefenin biyoloji bilimine bir yansıması olduğu sonucuna varılabilir.

Bu raporun amacı, belirli bir sonucu dayatmak değildir. Kur’an-ı Kerim’in İnsan Suresi’nin 3. ayetinde belirtilen “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör” metoduna sadık kalarak, sunulan bilimsel kanıtlar ve felsefi analizler, hakikate giden yolda birer delil olarak ortaya konulmuştur. Canlılık âleminde gözlemlenen hassas nizamın, sanatlı yapıların ve gayeye yönelik işleyişin kökeni hakkında nihai bir sonuca varmak, bu deliller ışığında muhakeme yapmak, okuyucunun kendi aklına ve vicdanına bırakılmıştır.

Kaynakça

Behe, M. J. (1996). Darwin’s Black Box: The Biochemical Challenge to Evolution. Free Press.

Duralı, Ş. T. (1992). Biyoloji Felsefesi. Akçağ Yayınları.

Meyer, S. C. (2009). Signature in the Cell: DNA and the Evidence for Intelligent Design. HarperOne.

Meyer, S. C. (2013). Darwin’s Doubt: The Explosive Origin of Animal Life and the Case for Intelligent Design. HarperOne.

Soysal, E. K. (2022). Teoman Duralı’nın Biyoloji Felsefesi Yaklaşımının İndirgemecilik-Holizm Bağlamında Bir Çözümlemesi. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, 46, 79–107.

Wallace, A. R. (1871). Contributions to the Theory of Natural Selection: A Series of Essays. Macmillan and Co.

Alıntılanan çalışmalar

  1. Stephen Meyer Explains Neo-Darwinism’s False Beliefs-Part 2 - Nelson University, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://www.nelson.edu/thoughthub/bible-and-theology/stephen-meyer-explains-neo-darwinism-s-false-beliefs-part-2/
  2. TiKiPedi Yayın Anayasası.docx
  3. Natural selection fact contra Guliuzza, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://creation.com/natural-selection-fact-contra-guliuzza
  4. The Evolution Controversy: A Survey of Competing Theories - Christian Scholar’s Review, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://christianscholars.com/the-evolution-controversy-a-survey-of-competing-theories/
  5. Stephen Meyer at the University Club: Why Are We Still Debating Darwin? - Evolution News, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://evolutionnews.org/2012/03/stephen_meyer_a/
  6. Signature in the Cell | Stephen C. Meyer, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://stephencmeyer.org/2012/05/21/signature-in-the-cell-dna-enigma/
  7. DNA-and-the-Origin-of-LIfe-Stephen-Meyer.pdf - Discovery Institute, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://www.discovery.org/m/2020/05/DNA-and-the-Origin-of-LIfe-Stephen-Meyer.pdf
  8. Signature in the Cell: DNA and the Evidence for Intelligent Design, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://ia801209.us.archive.org/2/items/Stephen.Meyer.Signature.In.The.Cell/Stephen%20Meyer%20-%20Signature%20in%20the%20Cell.pdf
  9. Stephen Meyer Responds to Fletcher in Times Literary Supplement - Evolution News, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://evolutionnews.org/2010/01/stephen_meyer_responds_to_flet/
  10. The Surprising Limits of Natural Selection | Crossway, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://www.crossway.org/articles/the-surprising-limits-of-natural-selection/
  11. www.crossway.org, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://www.crossway.org/articles/the-surprising-limits-of-natural-selection/#:~:text=Mutation%20and%20natural%20selection%2C%20for,the%20arrival%20of%20the%20fittest.
  12. İndirgenemez karmaşıklık - Vikipedi, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ndirgenemez_karma%C5%9F%C4%B1kl%C4%B1k
  13. YAN İŞLEV (Co-Option) VE İNDİRGENEMEZ KARMAŞIKLIK | TELEOLOJİK EVRİM, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://akillitasarim.wordpress.com/2011/11/25/yan-islev-co-option-ve-indirgenemez-karmasiklik/
  14. Tasarımcıların indirgenemez karmaşıklık iddiasına bir darbe daha - Evrim Teorisi Online, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://evrimteorisionline.com/2011/03/03/tasarimcilarin-indirgenemez-karmasiklik-iddiasina-bir-darbe-daha/
  15. İnancın Bilimle İmtihanı: Prof. Dr. Michael Behe Vaka Analizi - Evrim Ağacı, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://evrimagaci.org/inancin-bilimle-imtihani-prof-dr-michael-behe-vaka-analizi-364
  16. (PDF) Popper’s analysis of the theory of evolution - ResearchGate, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://www.researchgate.net/publication/321751868_Popper’s_analysis_of_the_theory_of_evolution
  17. View details | Filozofia - SAV, erişim tarihi Eylül 4, 2025, http://www.filozofia.sav.sk/en/view/details/regular/2012/7/978
  18. The predictive brain (part two): is the idea too generic? | Writing my own user manual, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://sergiograziosi.wordpress.com/2015/01/24/the-predictive-brain-part-two-is-the-idea-too-generic/
  19. Teoman Duralı’nın Darvinci Evrim ve Darwinizm Eleştirisi - DergiPark, erişim tarihi Eylül 4, 2025, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3006058