Türlerin Coğrafi Yayılışı
Türlerin Coğrafi Yayılışı: Yeryüzündeki Yaşamın Dağılımını Belirleyen Faktörler Üzerine Bir Analiz
Giriş
Yeryüzündeki canlılar aleminin en dikkat çekici özelliklerinden biri, sergilediği muazzam çeşitlilik kadar, bu çeşitliliğin coğrafi dağılımındaki belirgin düzendir. Neden belirli yaşam formları, gezegenin sadece belirli bölgelerinde bulunur? Bu soru, bir kutup ayısının Sahra Çölü’nde, bir kangurunun ise Antarktika’da bulunmamasının ardındaki derin düzeni sorgulatır. Canlıların yeryüzündeki bu yerleşim deseni, tesadüfi bir saçılımdan ziyade, hassas kurallarla işleyen karmaşık bir sistemin varlığına işaret eder. Biyocoğrafya disiplini, bu dağılım kalıplarını ve bu kalıpları şekillendiren cansız (abiyotik) ve canlı (biyotik) faktörler arasındaki karmaşık etkileşimleri inceleyen bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.1
Bu raporun amacı çift yönlüdür. İlk olarak, türlerin coğrafi yayılışını sağlayan temel bilimsel mekanizmaları, gözlemlenebilir ve test edilebilir veriler ışığında akademik bir dille açıklamaktır. Bu kapsamda, iklim, coğrafya, toprak yapısı gibi fiziksel koşulların ve rekabet, avlanma gibi biyolojik etkileşimlerin canlıların yaşam alanlarını nasıl sınırlandırdığı detaylandırılacaktır. İkinci olarak, bu bilimsel verilerin işaret ettiği düzen ve gaye örüntülerini analiz ederek, canlıların dağılımını yalnızca materyalist ve tesadüfi süreçlerle açıklamaya çalışan yaklaşımların karşılaştığı ciddi ampirik ve kavramsal zorlukları ortaya koymaktır. Fosil kayıtlarındaki ani ortaya çıkışlar, milyonlarca yıl boyunca değişmeden kalan canlı formları ve standart göç modelleriyle açıklanamayan coğrafi yayılışlar gibi olgular, bu zorlukların başında gelmektedir. Rapor, bu gözlemleri derinlemesine inceleyerek, canlıların yeryüzündeki dağılımının ardında yatan mekanizmalar hakkında daha bütüncül bir bakış açısı sunmayı hedeflemektedir.
Bölüm 1: Bilimsel Açıklama ve Güncel Bulgular
1.1. Temel Kavramlar ve İşleyiş: Biyocoğrafyanın Esasları
Canlıların yeryüzündeki dağılımı, bir dizi sınırlayıcı faktörün karşılıklı etkileşimi neticesinde şekillenir. Bu faktörler, bir canlının belirli bir coğrafyada var olup olamayacağını belirleyen koşullar bütünüdür. Bu işleyişler, herhangi bir ön kabul olmaksızın, gözlemlenen ve tekrar eden süreçler olarak ele alınabilir.
1.1.1. Abiyotik (Cansız) Faktörlerin Rolü: Yaşam Alanlarının Sınırları
Cansız çevre koşulları, bir organizmanın fizyolojik tolerans sınırlarını belirleyerek coğrafi yayılış üzerinde birinci dereceden bir etkiye sahiptir.3
- İklimsel Koşullar: Sıcaklık, bir canlının metabolik faaliyetlerini sürdürebilmesi için en temel parametrelerden biridir. Her türün optimum düzeyde işlev gösterebildiği bir sıcaklık aralığı mevcuttur. Bu aralığın dışındaki aşırı sıcak veya soğuk koşullar, enzimatik reaksiyonları yavaşlatır veya durdurur, bu da canlının hayatta kalmasını imkansız hale getirir.5 Benzer şekilde, yağış miktarı ve suyun mevcudiyeti, özellikle karasal bitkiler ve onlara bağımlı hayvanlar için kritik bir sınırlayıcıdır. Çöllerin düşük yağış nedeniyle seyrek bir canlı topluluğuna ev sahipliği yapması, bu durumun en net örneklerindendir. Güneş ışığının varlığı ve yoğunluğu ise, fotosentez yapan bitkilerin ve dolayısıyla besin zincirinin temelini oluşturan birincil üretimin sınırlarını çizer. Derin okyanus tabanları gibi ışığın ulaşamadığı bölgelerde yaşam formlarının farklı enerji kaynaklarına yönelmesi, bu faktörün belirleyiciliğini gösterir.4
 - Coğrafi ve Jeomorfolojik Yapılar: Yeryüzü şekilleri, canlıların yayılması önünde fiziksel setler oluşturabilir. Yüksek dağ sıraları, geniş okyanuslar, büyük nehirler veya çöller, birçok karasal organizma için aşılması güç veya imkansız coğrafi bariyerler olarak işlev görür.2 Bu engeller, bir türün potansiyel yayılma alanını fiziken kısıtlar. Ancak bu bariyerlerin mutlak olmadığı, organizmaya özgü olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, bir okyanus karasal bir memeli için mutlak bir engel iken, denizel bir organizma için bir yaşam alanı veya göç yolu olabilir.7 Yükseklik (irtifa) de önemli bir faktördür; bir dağ yamacı boyunca yükseldikçe sıcaklık, basınç ve oksijen seviyelerindeki değişimler, farklı canlı topluluklarının kuşaklar halinde sıralanmasıyla sonuçlanır.3
 - Toprak (Edafik) Özellikleri: Toprağın kimyasal bileşimi, pH değeri, mineral içeriği ve su tutma kapasitesi, özellikle bitki örtüsünün dağılımını doğrudan etkiler.1 Belirli bitkiler, yalnızca belirli toprak tiplerinde (örneğin asidik veya alkali) yetişebilir. Bitki topluluklarının bu şekilde yerleşmesi, o bitkilerle beslenen otobur hayvanların ve dolayısıyla o otoburları avlayan etoburların dağılımını da dolaylı olarak şekillendirir. Bu durum, cansız toprak yapısının, canlılar alemindeki karmaşık besin ağının temelini nasıl etkilediğini gösteren bir örnektir.
 
1.1.2. Biyotik (Canlı) Faktörlerin Etkileşimi: Yaşam Birlikteliklerinin Kuralları
Canlı organizmalar arasındaki etkileşimler de türlerin coğrafi dağılımını şekillendiren güçlü faktörlerdir.8
- Rekabet ve Avlanma: Aynı veya farklı türlere ait bireyler, sınırlı kaynaklar (besin, su, barınak, ışık) için rekabet edebilir. Bu rekabet, bir türün belirli bir habitatta tutunmasını engelleyebilir veya popülasyon yoğunluğunu sınırlayabilir.9 Benzer şekilde, avcı-av ilişkisi de coğrafi dağılım üzerinde belirleyici bir rol oynar. Bir avcı türünün varlığı, av türünün popülasyonunu baskılayarak belirli bölgelerden dışlanmasına neden olabilir. Örneğin, Avustralya’da dingo gibi yırtıcıların varlığının, bazı küçük keseli türlerinin dağılımını sınırladığı gözlemlenmiştir.11
 - Simbiyotik İlişkiler ve Besin Kaynakları: Birçok türün varlığı, başka bir türün varlığına sıkı sıkıya bağlıdır. Örneğin, birçok bitki türünün tozlaşması için belirli böcek türlerine ihtiyacı vardır. Bu böceğin bulunmadığı bir coğrafyada, o bitkinin de üremesi ve yayılması mümkün olmaz. Benzer şekilde, besin açısından oldukça özelleşmiş bir avcı, yalnızca avladığı türün yaşadığı coğrafyada varlığını sürdürebilir.7 Bu karşılıklı bağımlılıklar, canlılar aleminin tekil birimlerden değil, birbirine karmaşık ve hassas bağlarla bağlanmış bir bütün olarak işlediğini gösterir.
 
1.2. Güncel Araştırmalardan Bulgular: Standart Modellerin Açıklamakta Zorlandığı Gözlemler
Biyocoğrafik veriler, canlıların belirli kanunlar çerçevesinde dağıldığını gösterirken, bu dağılımın kökenini kademeli evrimsel değişim ve ortak ata varsayımına dayandıran standart model, bir dizi önemli gözlemle çelişmektedir. Bu gözlemler, alternatif bir yorumlama çerçevesinin gerekliliğine işaret etmektedir.
1.2.1. Fosil Kaydındaki Ani Ortaya Çıkışlar
Charles Darwin’in kendisinin de Türlerin Kökeni adlı eserinde teorisi için “ciddi bir zorluk” olarak tanımladığı Kambriyen Patlaması olgusu, bu çelişkilerin en bilinenidir.13 Jeolojik olarak çok kısa bir zaman dilimi olarak kabul edilen Kambriyen dönemin başlarında (yaklaşık 540 milyon yıl önce), neredeyse tüm temel hayvan filumları (ana vücut planları), fosil kayıtlarında belirgin bir ata zinciri olmaksızın aniden ortaya çıkmıştır.14 Trilobitler, brakiyopodlar, ekinodermler gibi karmaşık yapıdaki canlılar, adeta “tam teşekküllü” bir şekilde kayıtlarda belirirler. Bu durum, canlılığın yavaş ve kademeli bir değişimle tek bir kökten dallanarak geliştiği beklentisiyle tam bir tezat oluşturmaktadır.
Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge gibi önde gelen paleontologlar, fosil kaydının bu “sıçramalı” yapısının, eksik veri toplanmasından kaynaklanan bir yanılsama olmadığını, aksine yaşam tarihinin gerçek bir desenini yansıttığını ifade etmişlerdir.16 Fosil kayıtları, kademeli bir evrim ağacından ziyade, farklı temel tasarımların aniden ve bağımsız olarak ortaya çıktığı bir “meyve bahçesi” modelini andırmaktadır. Bu durum, sadece Kambriyen döneme özgü değildir; bitkiler aleminde çiçekli bitkilerin (angiospermler) ve memeliler arasında modern plasentalı memeli takımlarının da fosil kayıtlarında benzer bir ani ortaya çıkış deseni sergilediği kabul edilmektedir.16
1.2.2. “Yaşayan Fosiller” ve Morfolojik Durağanlık (Stasis)
Canlılar dünyasında gözlemlenen bir diğer dikkat çekici olgu, bazı türlerin milyonlarca yıllık fosil kayıtları boyunca neredeyse hiçbir morfolojik değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmasıdır. “Yaşayan fosil” olarak adlandırılan bu organizmalar, durağanlığın (stasis) canlı kanıtlarıdır.17 Örneğin, yaklaşık 400 milyon yıllık fosilleriyle günümüzdeki formu arasında neredeyse hiçbir fark bulunmayan Coelacanth balığı veya 200 milyon yıldır değişmediği belirtilen Ginkgo biloba ağacı bu duruma örnektir.19
Bu olgu, sürekli çevresel değişimlerin ve rekabet baskılarının canlıları sürekli olarak morfolojik değişime zorlaması gerektiği yönündeki temel evrimsel beklentiye meydan okumaktadır. Bu durağanlığı açıklamak için öne sürülen “durağanlaştırıcı seçilim” (stabilizing selection) gibi kavramlar, gözlemlenen olguyu açıklayan bir mekanizma sunmaktan çok, onu yeniden isimlendiren bir etiket işlevi görmektedir.18 Bazı araştırmacılar, bu durumu evrim sürecinin hiç yaşanmadığının bir delili olarak yorumlamaktadır.19 Yakın zamanda Yale Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bir başka “yaşayan fosil” olan gar balıklarının, bilinen tüm çeneli omurgalılar arasında en yavaş moleküler değişim hızına sahip olduğunu ortaya koymuştur.21 Bu bulgu, durağanlığın tesadüfi bir durum olmadığını, aksine bazı canlı gruplarının biyolojisine içkin, programlanmış bir özellik olabileceğini düşündürmektedir.
1.2.3. Ayrık (Disjunct) Yayılışlar ve Kıtasal Sürüklenme Açmazı
Birbirinden binlerce kilometre okyanusla ayrılmış kıtalarda, yakın akraba veya aynı türlerin bulunması olgusu, biyocoğrafyanın en zorlu bulmacalarından birini oluşturur.22 Bu “ayrık yayılış” desenini açıklamak için en sık başvurulan mekanizma, bu kıtaların bir zamanlar Gondwana gibi tek bir süper kıtanın parçası olduğu ve canlıların bu kıta parçalandıktan sonra birbirlerinden ayrıldığı varsayımıdır.
Ancak bu açıklama, birçok durumda kronolojik tutarsızlıklarla karşı karşıyadır. Pek çok ayrık yayılış gösteren türün, evrimsel takvime göre bu kıtalar birbirinden ayrıldıktan on milyonlarca yıl sonra ortaya çıktığı kabul edilmektedir.23 Örneğin, Güney Amerika ve Afrika kıtalarının yaklaşık 100-120 milyon yıl önce ayrıldığı varsayılırken, her iki kıtada da bulunan kaktüs türlerinin kökeninin yaklaşık 30 milyon yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir. Bu durum, onların ortak bir atadan kıtasal sürüklenme ile ayrılmasını imkansız kılmaktadır. Benzer şekilde, Güney Amerika ve Afrika’da yaşayan Yeni Dünya maymunları ve kemirgenler için de benzer kronolojik açmazlar mevcuttur.24 Bu veriler, kıtasal sürüklenme modelinin bu tür yayılışları açıklamakta yetersiz kaldığını göstermektedir.
1.2.4. Ad Hoc Açıklamalar: “Salla Yüzen Maymunlar” Hipotezi
Standart model, karşılaştığı bu türden zorlu verileri açıklamak için zaman zaman test edilmesi mümkün olmayan ve oldukça spekülatif senaryolara başvurmak durumunda kalmaktadır. Bunun en meşhur örneği, Güney Amerika’daki Yeni Dünya maymunlarının (platyrrhines) kökeniyle ilgilidir. Morfolojik ve moleküler verilere göre bu maymunların Afrika’daki Eski Dünya maymunlarından (catarrhines) köken aldığı kabul edilir. Ancak Güney Amerika, maymunların ortaya çıktığı varsayılan dönemde (yaklaşık 30 milyon yıl önce) izole bir ada kıtasıydı.25
Bu coğrafi ve kronolojik imkansızlığı aşmak için öne sürülen hipotez, bir grup maymunun fırtınalarla kopan bir bitki kütlesi veya doğal bir “sal” üzerinde Atlantik Okyanusu’nu aştığı yönündedir. Jeolog Casey Luskin gibi eleştirmenler, bu “salla yüzen maymunlar” senaryosunun bilimsel bir açıklamadan çok, bir masal olduğunu savunmaktadır.26 Luskin, binlerce kilometrelik bu okyanus yolculuğu sırasında haftalarca, hatta aylarca sürecek bir seyahatte tatlı su ve besin eksikliği, okyanus fırtınaları ve tuzlu suyun öldürücü etkileri gibi aşılamaz zorluklara dikkat çeker. Dahası, bu yolculuğu başaran bir veya birkaç bireyin, yeni bir kıtada sağlıklı ve genetik olarak yaşayabilir bir popülasyon kurmasının neredeyse imkansız olduğunu belirtir.27 Bu tür zoraki ve test edilemeyen açıklamalar, teoriyi veriye uydurmak için geliştirilen “epicycle”lara (Batlamyus’un yermerkezli modelini kurtarmak için eklediği ek çemberler) benzetilmektedir ve teorinin açıklayıcı gücünün zayıflığına işaret etmektedir.26
Aşağıdaki tablo, bu bölümde tartışılan temel gözlemleri ve bu gözlemlerin iki farklı açıklama modeli tarafından nasıl yorumlandığını özetlemektedir.
Tablo 1: Biyocoğrafik Gözlemlerin Alternatif Modellerle Açıklanması
| Gözlem (Observation) | Evrimsel Sürüklenme/Göç Modeli Açıklaması ve Zorlukları | Yaratılış-Sonrası Yayılım Modeli Açıklaması | 
|---|---|---|
| Fosil Kaydında Ani Ortaya Çıkış 14 | Açıklama: Kademeli geçiş formlarının fosilleşmemesi (kaydın eksikliği). Zorluk: Sistematik ve yaygın boşluklar, eksiklikten çok gerçek bir desene işaret ediyor. Tamamen farklı vücut planları, öncülleri olmadan aniden beliriyor. | Açıklama: Farklı temel “yaratılış türlerinin” (baraminlerin) ayrı ayrı var edilmesi ve fosil kaydında bu şekilde belirmesi. Gözlemlenen veri ile model arasında doğrudan bir uyum söz konusudur. | 
| “Yaşayan Fosiller” (Stasis) 18 | Açıklama: Durağanlaştırıcı seçilim (stabilizing selection). Zorluk: Milyonlarca yıl boyunca çevresel değişimlere rağmen morfolojik durağanlığın nasıl korunduğunu mekanik olarak açıklamaz; sadece gözlemlenen durumu isimlendirir. | Açıklama: Yaratılmış türlerin genetik yapısı, temel vücut planını koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Değişim, bu plan dahilinde sınırlı bir varyasyondur, plansız bir dönüşüm değildir. | 
| Ayrık (Disjunct) Yayılışlar 23 | Açıklama: Kıtasal sürüklenme veya uzun mesafeli (salla vb.) tesadüfi göç. Zorluk: Birçok türün varsayılan ortaya çıkış zamanı, kıtaların ayrılmasından sonraya denk gelir. Salla göç senaryoları (örn. maymunlar) son derece olasılık dışıdır ve test edilemez ad hoc açıklamalardır. | Açıklama: Bitki örtüsünden oluşan devasa yüzen adacıklar (log mats) ve kara köprüleri aracılığıyla tek bir merkezden dünyaya hızlı yayılım. Bu model, farklı kıtalardaki benzer türleri ve tutarlı dağılım yollarını açıklayabilir.23 | 
Bölüm 2: Kavramsal Analiz
Bilimsel veriler, kendi başlarına bir anlam ifade etmezler; bir yorumlama çerçevesi içinde anlam kazanırlar. Türlerin coğrafi dağılımına ilişkin veriler de, materyalist ve indirgemeci bir bakış açısıyla yorumlandığında farklı, nizam ve gaye odaklı bir bakış açısıyla yorumlandığında ise bambaşka sonuçlara işaret eder.
2.1. Nizam, Gaye ve Sanat Analizi
Canlıların coğrafi dağılımı incelendiğinde, her bir türün yaşadığı ortamın fiziksel ve kimyasal koşullarına karşı hassas bir uyum içinde var edildiği görülür. Bu durum, rastgele süreçlerin birikiminden ziyade, belirli bir amaca yönelik bir düzenlemeyi akla getirmektedir. Örneğin, bir devenin su kaybını en aza indiren fizyolojisi, geniş ayaklarının kumda batmasını engelleyen yapısı ve hörgücünde depolanan yağın enerji ve su kaynağı olarak kullanılması, çöl koşullarına özel olarak tasarlanmış bir “çözümler paketi” sunar. Benzer şekilde, okyanusların derinliklerinde yaşayan bir ispermeçet balinasının, ezici basınca dayanabilen göğüs kafesi ve oksijeni verimli kullanmasını sağlayan kas proteinleri, o habitatın zorlu şartlarına karşı kurulmuş hassas ayarlardır. Bu örnekler, William Paley’in meşhur saat analojisini anımsatır: karmaşık ve belirli bir işlevi yerine getiren bir yapının varlığı, o yapıyı düzenleyen bir ilmin ve iradenin varlığını zorunlu kılar.28
Bu nizam, sadece tekil organizmalar düzeyinde değil, ekosistemler düzeyinde de gözlemlenir. Bir mercan resifi, binlerce farklı türün (balıklar, mercanlar, yosunlar, kabuklular) birbirinin varlığını destekleyen, atıkların geri dönüştürüldüğü ve enerjinin verimli bir şekilde aktarıldığı karmaşık bir denge içinde işlediği bir sistemdir. Bu sistemin parçaları arasındaki hassas etkileşimler, adeta büyük bir sanat eserinin birbiriyle uyumlu unsurları gibi tertip edilmiştir.
Ayrık yayılış gösteren türlerdeki ortak anatomik planlar da bu sanatlı düzenlemeye işaret eder. Farklı kıtalarda, birbirinden bağımsız olarak yaşayan keseli memelilerin (örneğin Avustralya’daki kanguru ve Güney Amerika’daki opossum) benzer üreme stratejileri ve anatomik yapıları sergilemesi, “ortak ata” varsayımına bir alternatif sunar: Bu durum, farklı coğrafyalarda benzer ihtiyaçlara yönelik olarak tekrar eden sanatlı çözümlerin, yani ortak bir plana dayalı tasarımın varlığına bir delil olarak yorumlanabilir.30
2.2. İndirgemeci ve Materyalist Safsataların Eleştirisi
Bilimsel literatürde, türlerin dağılımını açıklarken kullanılan dil, sıklıkla fail ile fiili, yani işi yapan ile işin yapılış tarzını birbirine karıştırma eğilimindedir. “Doğal seçilim daha uygun olanı seçti,” “kıtasal sürüklenme canlıları taşıdı,” veya “rekabet türleri yeni habitatlara zorladı” gibi ifadeler, aslında birer süreci veya kanunu tanımlarken, onlara akıl, irade ve kasıt atfeder. Bu, mantıksal bir kategori hatasıdır.
“Doğal seçilim,” bir fail veya bir mekanizma değil, belirli çevre koşullarında daha uygun özelliklere sahip olan canlıların hayatta kalma ve üreme oranlarının daha yüksek olmasıyla sonuçlanan sürecin adıdır. Sürecin kendisi, bir “seçme” veya “karar verme” eylemi gerçekleştirmez. Benzer şekilde, kıtasal sürüklenme, levha tektoniği yasaları çerçevesinde işleyen bir süreçtir; bilinçli bir “taşıma” eylemi yapmaz. Bu dil, olayların “nasıl” gerçekleştiğine dair kısmi bir betimleme sunarken, asıl “kim” sorusunu, yani bu süreçleri belirli sonuçlar ortaya çıkacak şekilde kimin işlettiği sorusunu gizleyen bir “kısayol” işlevi görür.
Doğa kanunları, bir işin yapıcısı (fail) değil, o işin nasıl yapıldığının tarifidir (fiil). Yerçekimi kanunu, bir elmayı ağaçtan düşüren bir kuvvet değildir; elmanın düşme fiilinin hangi düzenlilik içinde gerçekleştiğini matematiksel olarak ifade eden bir tanımdır. Elmayı o kanuna tabi kılan ve düşme fiilini yaratan bir Fail’in varlığı aklen zorunludur. Aynı mantıkla, biyocoğrafik dağılımı şekillendiren iklimsel, coğrafi ve biyolojik süreçler de, bu süreçleri belirli bir nizam ve gaye ile işlettiren bir Fail’e olan ihtiyacı aklen gösterir. Bu süreçlere failmiş gibi davranmak, sanatı sanatkârsız, fiili failsiz bırakmaktır.
2.3. Hammadde ve Sanat Ayrımı Analizi
Türlerin coğrafi dağılımı olgusu, “hammadde” ile bu hammaddeden inşa edilen “sanat eseri” arasındaki derin niteliksel farkı görmek için mükemmel bir zemin sunar.
Bu bağlamda “hammadde,” bir coğrafi bölgenin tüm cansız (abiyotik) bileşenleridir: belirli bir sıcaklık aralığı, yağış rejimi, toprağın kimyasal yapısı, suyun tuzluluk oranı, dağların ve vadilerin varlığı. Bu unsurların tamamı cansızdır.
“Sanat eseri” ise, tam da bu hammaddeye, yani o coğrafi koşullara mükemmel bir uyum içinde var edilmiş olan canlı organizmadır. Bu eser; gören, duyan, hisseden, üreyen, beslenen, kendini tamir eden ve çevresine tepki veren karmaşık bir sistemdir.
Burada sorulması gereken temel soru şudur: Cansız olan hammadde, kendisinde bulunmayan hayat, uyum, işlevsellik ve estetik gibi üst düzey özellikleri taşıyan sanat eserini nasıl “şekillendirmiş” veya “ortaya çıkarmış” olabilir? Bir dağın eğimi veya bir nehrin akışı, bir kartalın keskin gözünü veya bir somon balığının doğduğu nehre geri dönmesini sağlayan hassas koku alma duyusunu “tasarlayabilir” mi? Hammaddede bulunmayan bu üst düzey özelliklerin, sanat eserine (canlıya) nereden ve nasıl dahil edildiği sorusu, materyalist açıklamaların cevap veremediği en temel sorudur. Bu durum, hammaddenin ötesinde, o hammaddeyi kullanarak sanatlı eseri inşa eden bir ilim, irade ve kudret sahibi Sanatkâr’ın varlığını aklen zorunlu kılar. Canlıların belirli coğrafyalara yerleştirilmesi, o coğrafyanın o canlıyı “yapması” değil, Sanatkâr’ın o canlıyı o coğrafyaya en uygun şekilde yaratmasının bir sonucudur.
Sonuç
Bu rapor boyunca sunulan bilimsel veriler ve yapılan kavramsal analizler, türlerin yeryüzündeki coğrafi dağılımının çok katmanlı ve derin anlamlar taşıyan bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Bir yandan, bu dağılımın sıcaklık, su, coğrafi engeller ve canlılar arası etkileşimler gibi belirli fiziksel ve biyolojik kanunlar çerçevesinde işleyen bir düzeni yansıttığı açıktır. Her bir canlı, adeta kendisi için belirlenmiş bir yaşam alanının sınırlarına riayet etmektedir.
Diğer yandan, bu düzenin ve canlılardaki mükemmel uyum mekanizmalarının kökenini, kendiliğinden işleyen tesadüfi süreçlere ve ortak bir atadan gelen kademeli değişimlere dayandıran standart açıklama modelinin, ciddi ampirik ve mantıksal zorluklarla karşı karşıya olduğu görülmüştür. Fosil kayıtlarının tanıklık ettiği ani ortaya çıkışlar ve milyonlarca yıllık durağanlık, kademeli değişim beklentisiyle çelişmektedir. Kıtasal sürüklenme ve göç senaryolarının açıklayamadığı ayrık yayılış desenleri ve bu açmazları kapatmak için öne sürülen “salla yüzen maymunlar” gibi olasılık dışı hipotezler, mevcut paradigmanın açıklayıcı gücünün sınırlarına işaret etmektedir.
Bütün bu deliller bir araya getirildiğinde, yeryüzünde sergilenen tablonun, her bir canlının tam olarak yaşaması gereken yere, o yerin şartlarına en uygun donanımlarla yerleştirildiğini gösterdiği sonucuna varılabilir. Gözlemlenen dağılım desenleri ve bu desenler içindeki sanatlı uyum, kör ve amaçsız bir süreçten ziyade, her şeyi bir ölçü ve düzen içinde var eden, her canlıya en uygun yaşam alanını tayin eden bir İlim ve İrade’nin fiillerini akla getirmektedir. Sunulan bu deliller ışığında, varılan sonuçları değerlendirerek nihai bir karara varmak, okuyucunun kendi aklına ve vicdanına bırakılmıştır.
Kaynakça
Anderson, R. P. (2017). When and how should biotic interactions be considered in models of species niches and distributions. Journal of Biogeography, 44(11), 2425-2437.
Atalay, İ. (2008). Ekosistem Ekolojisi ve Coğrafyası. Çevre ve Orman Bakanlığı Yayını.
Berger, J., Stacey, P. B., Bellis, L., & Johnson, M. P. (2001). A mammalian predator-prey imbalance: Grizzly bear and wolf extinction affect avian neotropical migrants. Ecological Applications, 11(4), 947-960.
Cox, B. C., & Moore, P. D. (2000). Biogeography: An Ecological and Evolutionary Approach. Blackwell Science.
Darwin, C. (1859). On the Origin of Species by Means of Natural Selection, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life. John Murray.
Demirsoy, A. (1996). Genel ve Türkiye Zoocoğrafyası. Meteksan A.Ş.
Erlat, E. (2009). İklim Sistemi ve İklim Değişimleri. Ege Üniversitesi Yayını.
Estes, J. A., Terborgh, J., Brashares, J. S., Power, M. E., Berger, J., Bond, W. J.,… & Wardle, D. A. (2011). Trophic downgrading of planet Earth. Science, 333(6040), 301-306.
Gaston, K. J. (2003). The Structure and Dynamics of Geographic Ranges. Oxford University Press.
Godsoe, W., Jankowski, J., Holt, R. D., & Gravel, D. (2015). Integrating biogeography and community ecology: An overarching research agenda. Journal of Biogeography, 42(12), 2215-2225.
Goudie, A. (1990). The Human Impact on the Natural Environment. Basil Blackwell.
Gould, S. J. (1977). Evolution’s erratic pace. Natural History, 86(5), 12-16.
Hayes, R. D., Farnell, R., Ward, R. M. P., Dehn, J., Kuzyk, G. W., Baer, A. M.,… & Sumanik, R. S. (2003). Experimental reduction of wolves in the Yukon: Ungulate responses and management implications. Wildlife Monographs, 152, 1-35.
Hickman, C. P., Roberts, L. S., & Larson, A. (1988). Integrated Principles of Zoology. Times Mirror/Mosby College Publishing.
Holt, R. D., & Barfield, M. (2009). Trophic interactions and range limits: The diverse roles of predation. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences, 276(1661), 1435-1442.
Jones, H. P., Tershy, B. R., Zavaleta, E. S., Croll, D. A., Keitt, B. S., Finkelstein, M. E., & Howald, G. R. (2008). Severity of the effects of invasive rats on seabirds: A global review. Conservation Biology, 22(1), 16-26.
Luskin, C. (2022, January 12). Return of the rafting monkeys: Why biogeography is no friend of common descent. Evolution News.
Mayr, E. (2001). What Evolution Is. Basic Books.
Near, T. J., et al. (2024). Gar genomes provide a window into the slow rate of molecular evolution in a living fossil lineage. Evolution.
Paley, W. (1802). Natural Theology: or, Evidences of the Existence and Attributes of the Deity, Collected from the Appearances of Nature.
Pearson, R. G., & Dawson, T. P. (2003). Predicting the impacts of climate change on the distribution of species: Are bioclimate envelope models useful? Global Ecology and Biogeography, 12(5), 361-371.
Simpson, G. G. (1960). The history of life. In S. Tax (Ed.), Evolution after Darwin: Vol. 1. The evolution of life (pp. 117-180). University of Chicago Press.
Soberón, J. (2007). Grinnellian and Eltonian niches and geographic distributions of species. Ecology Letters, 10(12), 1115-1123.
Wiens, J. J. (2011). The niche, biogeography and species interactions. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, 366(1576), 2336-2350.
Wisz, M. S., Pottier, J., Kissling, W. D., Pellissier, L., Lenoir, J., Damgaard, C. F.,… & Svenning, J. C. (2013). The role of biotic interactions in shaping distributions and realised assemblages of species: Implications for species distribution modelling. Biological Reviews, 88(1), 15-30.
Alıntılanan çalışmalar
- biyocoğrafyanın ilkeleri - EBS - İstanbul Üniversitesi Eğitim Bilgi …, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://ebs.istanbul.edu.tr/home/izlence/?id=643548&bid=1097
 - Biogeography - Wikipedia, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Biogeography
 - Biogeography and Biomes – The Ecosphere and Environmental Issues - VIVA’s Pressbooks, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://viva.pressbooks.pub/theecosphereandenvironmentalissues/chapter/chapter-3-biogeography/
 - Biogeography | Introduction to Ecology & Evolutionary Biology - Lumen Learning, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://courses.lumenlearning.com/suny-ecology/chapter/biogeography/
 - Biogeography and Abiotic Factors Study Guide | Quizlet, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://quizlet.com/notes/biogeography-and-abiotic-factors-86eba433-9005-4e6d-973d-b5af47285c25
 - Limiting factors of organism distributions (article) - Khan Academy, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.khanacademy.org/science/hs-bio/x230b3ff252126bb6:ecology-and-natural-systems/x230b3ff252126bb6:an-organisms-niche/a/limiting-factors-of-organism-distributions
 - The niche, biogeography and species interactions - PMC - PubMed Central, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3130432/
 - How do biotic and abiotic factors influence the distribution of species? - TutorChase, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.tutorchase.com/answers/a-level/biology/how-do-biotic-and-abiotic-factors-influence-the-distribution-of-species
 - www.tutorchase.com, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.tutorchase.com/answers/a-level/biology/how-do-biotic-and-abiotic-factors-influence-the-distribution-of-species#:~:text=Biotic%20factors%20can%20also%20influence,the%20distribution%20of%20prey%20species.
 - The effect of competition on species’ distributions depends on coexistence, rather than scale alone | Request PDF - ResearchGate, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.researchgate.net/publication/273330415_The_effect_of_competition_on_species’_distributions_depends_on_coexistence_rather_than_scale_alone
 - The role of biotic interactions in shaping distributions and realised assemblages of species - PubMed Central, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC3561684/
 - When and how should biotic interactions be considered in models of species niches and distributions? | Request PDF - ResearchGate, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.researchgate.net/publication/310616395_When_and_how_should_biotic_interactions_be_considered_in_models_of_species_niches_and_distributions
 - Cambrian explosion - Wikipedia, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Cambrian_explosion
 - en.wikipedia.org, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Cambrian_explosion#:~:text=The%20Cambrian%20explosion%20(also%20known,phyla%20started%20appearing%20in%20the
 - Discontinuities in the Fossil Record — A Problem for Neo-Darwinism - Evolution News, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://evolutionnews.org/2024/05/fossil-friday-discontinuities-in-the-fossil-record-a-problem-for-neo-darwinism/
 - Problem 5: Abrupt Appearance of Species in the Fossil Record Does Not Support Darwinian Evolution, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://scienceandculture.com/2015/01/problem_5_abrup/
 - Norms of evidence in the classification of living fossils - Frontiers, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.frontiersin.org/journals/ecology-and-evolution/articles/10.3389/fevo.2023.1198224/full
 - Living fossil - Wikipedia, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Living_fossil
 - (PDF) The evolutionary truth about living fossils - ResearchGate, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.researchgate.net/publication/286127407_The_evolutionary_truth_about_living_fossils
 - Evolution: The Grand Experiment: Living Fossils - Vol 2 - ICR, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://store.icr.org/living-fossils-evolution-the-grand-experiment-vol.html
 - Study of slowly evolving ‘living fossils’ reveals key genetic insights, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://yibs.yale.edu/news/study-slowly-evolving-living-fossils-reveals-key-genetic-insights
 - Disjunct distribution - Wikipedia, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Disjunct_distribution
 - Biogeography - Creation Ministries International, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://creation.com/biogeography
 - Distribution of plants and animals - Creation Ministries International, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://creation.com/distribution-of-plants-and-animals
 - Once Upon a Raft by Casey Luskin - Salvo Magazine, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://salvomag.com/article/salvo25/once-upon-a-raft
 - Return of the Rafting Monkeys | Evolution News and Science Today, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://evolutionnews.org/2022/01/return-of-the-rafting-monkeys-why-biogeography-is-no-friend-of-common-descent/
 - Casey Luskin: Biogeography Is No Friend of Common Descent - ID the Future, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://idthefuture.com/1550/
 - Intelligent Design, Criticism, Theory - Evolution - Britannica, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.britannica.com/science/evolution-scientific-theory/Intelligent-design-and-its-critics
 - Darwin’s Greatest Discovery: Design Without Designer - In the Light of Evolution - NCBI, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK254313/
 - From Inference to Theory: A Common Design Case Study, erişim tarihi Eylül 3, 2025, https://www.icr.org/article/15311/